Bağlantı kavramı, fikren ve müdahalesizce sujesine doğru uzandığı zaman, bağlantıya tutunabilir olmakla iletişim, bağlantıyı tutabilir olmakla ise süreğen bir etkileşim meydana gelir. İletişim ortak bir dans, iki ya da çok kişilik bir yaratımdır. Bağlantının sahnede olduğu bu dansta herkes kendi partisinde kendi olarak vardır.
Bağlantı kurabiliyor olmak, kişinin kendi hikayesini o ana taşıdığı kadarıyla ele aldığı biçimiyle o hikayeyle ne yaptığı ile ilgilidir. Üzerinde çalışılmış iki ya da daha fazla yaşam metni birleşirken, ortaya çıkan yeni anlam nedir? İlişkinin kendisi.
İlişki, bağ olan formuyla nörolojik bir karşılık bularak esnek ve dağılıp bozulabilir bir yapıda, ve bir projeksiyon olarak kendiliği ile vardır. Akan bir iletişimsellikte, her yaratıcı açısından kendi getirdiği tekil metnin kendine görünür ve bilinir olması, dışarıdan gelecek yeni metnin alınmaya ve sentezlenmeye hazır ve gönüllü olunması gibi ön şartların uygunluğunu gösteren "bedenler" baş rolü alır. Bedende bağlantıya dair tüm kavramlar, mikro mimiklerle, mini hareketlerle duygu ve düşünceyi yansıtan ve bu yansıtmanın getirdiği güçlü fiziksel göstergesellikten dolayı duygu ve düşünceyi önceleyen bir nitelik kazanır.
İnsanlığa özgü biricik otonom devrelerin birebir iletişim ile ilgili olması ve son yıllarda iletişim denen mevzunun doğrudan otonom göstergelerle bedenden okunabilirliğinin doğrulanması, bağ okuryazarlığında bedensel dışavuruma önemli bir öncelik tanıdı. Nitekim bedenin anlık ve üç boyutlu bir fotoğrafında tüm gerilimsel örüntüler, jest ve mimikler, ses tonu, hareketsel ve postürel tercihler, bedenin mekandaki konumlanması ve oluşturduğu tüm akslar, içinde bulunduğu etkileşimsel bağlamın tüm öğelerine göre gözlemlenebilir bir biçimde bedende alınan pozisyonu belgeliyordu. Bu durum, adeta o ana dair tüm içeriğe özgü teatral bir yansıma olarak ortadayken ve bedensel dışavurum bir sonuç gibi görünürken bugün, aynı durumun zamanın lineerliğinden münezzeh bir algılanışın da ferahlığıyla "Neden sebep de teşkil etmesin?" diye düşündürmesi giderek daha yaygın bir zihinsel ölçekte yer bularak kendiliğindenleşiyor.
Bedenin herhangi bir şey ile etkileşimden önce, yani daha aktörler ortada yokken de sahnede olacak önemli bir faktör olarak odakta olması fikri, bedensel olarak iletişime hazırlanma yollarının olduğuna, hatta bedenin bu hazırlığın ardından gelecek yaşamsal cümleleri öncülleyen ve izleği değiştirebilecek muazzam bir katkısı olabileceğine dair bir pencere açıyor. Görüş açısını biraz daha geriye ve genişe doğru uzatan, renkleri biraz daha parlatan, yaşamak hissini biraz daha ferahlatan kişiye özgü olarak belirebilecek her hazırlayıcı rutin, her bakış açısı değişikliği, ruh halindeki yelpaze aralığındaki değişim, bu rutinin üzerine eklemlenecek olan bağa biraz daha büyük bir şans veriyor.
Bağ, metne uygunluğu, kişinin kendi süreçlerini izler kalabilme, geleni tutabilme sikleti ve yeni oluşan anlamı biçimi ve niteliği ile farkeder kalabilmesi ölçüsünde oluşan seçimler ve üst perdeden inen yaşam doktrinleriyle varlığını tek bir şekil ve kalıba sığdırılamayacak formlarla sürdürüyor. Pek tabii, sinir sisteminin ve bedenler arası nöral yolakların karşılıklılıkla kendilerini tekrar ve tekrar yapılandıran halleri ile. Mekan ve şartlar değişse dahi, dans devam ettikçe tüm o harekette hayatta kalabilecek canlı bir anlam olarak yeni bir kavram doğuyor iletişimsellik başlığında. Yukarıdaki örgüde konumlandığı yer itibariyle bağı insan evriminin bir üst basamağı olarak görüyorum. İnsanlar olarak hemen hemen canlı ve cansız her şeyle bağ kurabiliyor ama "Ventral Vagal", esnek ve adaptatif iletişimin olanaklarını insansız iletişim ile oldukça kısıtlı bir biçimde değerlendirebiliyoruz.
Kendi canlılığımızda ilk iki yıl doğada tek başımıza var olmamızın neredeyse imkansız olduğu düşünüldüğünde, aynı şekilde bakıma ve sürekliliğe ihtiyacı olan bir yapı olmakla birlikte bazı bağların oluştuğu andan itibaren kendi zekasıyla kendi kendini sürdürdüğü ve çabasızca alt metinden çalışmaya, gelişmeye, geliştirmeye devam ettiğini deneyimlemenin mümkün olduğu bir dünyada yaşıyoruz. İletişim, bağın insandan, onu değiştirircesine, içeri doğru, insanın ise tüm bedensel, düşünsel ve duygusal yaratımları ile sonsuz bağ matriksinin ihtiyacına doğru yöneldiği bir biçimsellik gösteriyor. Bu nedenle müdahalesizce ve kendiliğinden tutan ve tutunan bağın getirdiği iyileşme olanakları kadar, bağın kaotikleştiği bir yer olan tutamamak ve tutunamamakta bireye ve sisteme doğru, uygun ve ideal olana işaret eden gelişim okları görüyorum.
Comments